Çalışanı Kazan, Kazanıma Lider Ol



Genel anlamda, plan yapma, planlanan işleri ve bu işlerde görev alacak kişileri organize etme, onları yönlendirme, koordine etme, kontrol etme olarak tanımlanabilecek yönetim, gün geçtikçe meslek haline gelmeye ve bir o kadar da zor olmaya başladı.  Nitekim bu zorluk, sistemi ve günlük işleri yönetmekten ziyade, özellikle insanı etkin ve verimli bir şekilde yönlendirme noktasında kilitlenmeye başladı. Çünkü çalışanların sosyal ve kültürel anlamdaki tutum ve davranışları, iş yapış tarzları, toplumun ve üst yöneticilerin beklentileri, yönetim teknikleri, kurumların kurumsallaşma süreçleri sürekli değişmekte ve beraberinde biz yöneticileri de değişime zorlamaktadır.

Etkin bir  liderlik modeli üç yaklaşım üzerine temellendirilmiştir;

 “Çalışanların göstereceği performans, o işletmedeki yöneticilerin göstereceği liderlik performansı ile doğru orantılıdır”,
“Bir yönetici, başarılı sonuçlar almak için ekibinde yer alan çalışanları baskı kurmadan zorlamalıdır”
“Herhangi bir problemde yönetici, karşıdaki kişi veya kişilerden önce kendini sorgulamalıdır”

Yöneticiyi tanımlamadan önce yönetimin ne olduğunu anlamak gerekir. Nitekim en az (1) iki kişinin, (2) belirli bir amaç için (3) işbirliği yaptığı her yerde yönetimden söz etmek mümkündür. Aile yapılarında, siyasi partilerde , derneklerde, şirketlerde, işletmelerde vs. hep yönetim söz konusudur. Nitekim bu örnek yapıların hepsinin yönetim temelinde yukarıda belirtilen üç unsur vardır. Farklı olan amaçları ve yönetime tabi olan kişilerin sayısı ve faaliyet gösterdikleri çevredir. Bir derneğin amacı üyelerine veya topluma hizmet iken, bir şirketin nihai amacı kar elde etmektir.
Kar amacı güden bir şirket ile ilgili iki ana konu vardır. Birincisi sistemi ve iş süreçlerini yönetme, ikincisi ise insanı yönetmedir.  Sistemi ve süreçleri yönetirken teknik bilgi gerekirken, bu sistemin veya süreçlerin işlemesini sağlayan kişilerin yönetiminde sadece teknik bilgi yeterli değildir. Bunun için insan yönetimi ile ilgili bilgilere de (psikolojik analiz, iletişim, motivasyon, performans, liderlik vs) ihtiyaç vardır.
Buradan hareketle mevcut veya yeni tanımlanacak sistemi veya iş akışlarını planlayan, buradaki işleri ve ekibi organize eden, yönlendiren, iş ve/veya çalışanlar arasındaki ilişkileri koordine eden ve takibini yaparak kontrol eden kişilere yönetici denilebilir.  Bir başka tanıma göre de; bir zaman dilimi içinde belirlenen kurum amaçlarına ulaşmak için, insan, para, malzeme, demirbaş vb, kaynakları bir araya getiren ve onlar arasında uygun bir uyumlaşma sağlayan kişidir.
Yönetici bir anlamda, “başkaları aracılığıyla iş yapmaya çalışan kişidir” diyebiliriz.  Çünkü bir yöneticinin sergileyeceği performans, kendisine bağlı çalışanların sergileyecekleri toplam performans ile doğru orantılıdır.  O nedenle bir yönetici, her işi kendisi bizatihi yapamayacağı için kendisine bağlı çalışanları motivasyonu ve performansları yüksek şekilde yönlendirmesi gerekir.
İş yaşamı açısından liderlik ve yöneticilik kavramları, aralarında temel farklar olmasına rağmen birbirini tamamlayan kavramlardır. Kendisini lider olarak tanımlayan kişi kaçınılmaz olarak yönetim biliminden yararlanmak zorundadır. Yönetici olduğunu düşünen de hedeflerine ulaşabilmek için liderlik yetkinliklerinin hiç olmazsa bazılarını sergilemek durumundadır.
Liderlik, genelde vizyon, misyon, motivasyon, takım ruhu sağlama, koordinasyonu sağlama gibi soyut özellikleri kapsadığı için, yöneticiliğe göre eğitimle kazanılması ve ulaşılması daha zor gibi gözükür. Bu nedenle aklımıza “lider doğulur mu, olunur mu?” sorusu gelebilir. Her ikisi de doğrudur.  

Eğer ülkeyi yönetmek, dünya şirketini yönetmek gibi bir iddia varsa bu noktada doğuştan bazı liderlik yetkinliklerinin olması gerekir.  Genel olarak liderlik zordur ama öğrenilebilir.

İlk adım iyi bir yönetici olmaktır.  Bir adım ötesinde iyi bir lider olmak için de güçlü kadroları cezbetmek
onlara belli heyecanları aşılayabilmek, olağan güdülerinin ötesinde onları motive etmek ve ek bir enerji yaratabilmek, emredilenin veya beklenenin ötesinde sonuçlar elde edebilmek gerekir. Bu da yöneticiliğe ek bazı gayret ve özellikler ister.
Bana göre lideri, etki alanındaki kişilerin duyguları ve algıları belirler.  Herhangi konumdaki bir yönetici kendisini ne kadar lider olarak tanımlarsa tanımlasın, yönettiği çalışanları onların gönülden kabul etmemişlerse, ekstra çaba ve performans sergilemiyorlarsa, güvenleri düşükse, onunla çalışmaktan ve yaptığı işten heyecan ve haz duymuyorlarsa (zordan yapıyorlarsa) o yöneticinin kendisine lider demesi, kendisini kandırmak olur.
Liderliğin unvanla alakası yoktur. Bazen ekip arkadaşları tarafından sözü dinlenen ve güvenilen bir mühendis, uzman, yaşça büyük bir çalışan vs. de lider olabilir. Bu kişilere doğal liderler denir. Doğal liderleri birisi atamaz. Doğal olarak oluşur. İnsanlar onun sözünü önemserler, kabul ederler ve informal olarak yönlendirmelerine göre hareket ederler. Doğal liderleri de birlikte iş yaptıkları iş arkadaşları belirler.
Lider,  yön veren, heyecan uyandıran, motive eden, ekibini doğru yerde konumlandıran, yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayan kişidir. Bu bakış açısıyla baktığımızda insanların lidere neden ihtiyaç duyduğu görülebilir.

Nitekim insanlar;
  • Kendisini güvende hissetmek,
  • Yeni şeyler öğrenmek,
  • Yetenekleri sergileyebilecek imkânlar bulabilmek,
  • Başarıları karşısında takdir görebilmek,
  • Adaletli bir çalışma ortamı elde edebilmek,
  • Yaptığı işten gurur duymak,
  • Hak ettiğini alabileceğine inanmak,
  • İşin haricinde insanca değer görebilmek,
  • Hak ettiğinde terfi edebilmek,
  • Saygı ve saygınlık görebilmek,
  • Geliştikçe ve geliştirdikçe daha fazla kazanabilmek,
gibi gerekçelerden dolayı bir lidere ihtiyaç duyarlar..  
 Yöneticiler ve yönetici adayları kendisine şu soruyu sorabilir. Benden lider olur mu?
İnsanlara işlerini zorla değil gönülden yaptırabiliyorsanız EVET.
Lider olacaklar önce lider olmanın sorumluluğunu almayı kabullenmeli ve hedeflerine koşulsuz ulaşabilecek kararlılıkta olabilmelidir. Çünkü lider olmak ve lider olarak kalabilmek zordur. Yükü ve sorumluluğu ağırdır. Lider olmayı düşünenlerin öncelikle bu sorumluluğu alabilecek ve bir liderin gerçekleştirebileceği hedeflere ulaşabilecek isteklilikte olabilmelidir. Çünkü lider olacak ekibinin güvenini kazanmak için günlük işlerinin yanında onların algılarını da yönetebilmeli. Öte yandan lider olanlar da ekibinin tarifsiz güvenine nail oldukları için onların güvenini kaybetmemek için çok dikkatli ve yaptıklarını sürdürülebilir şekilde yapmalıdır.
İkincisi de, en az bir takipçiyi peşine takabilmek veya takabilecek yetenekte olmaktır. Lider vizyonu, misyonu, amaçları doğrultusunda hiç olmazsa bir kişiyi heyecanlandırıp yanına alamazsa emrinde yüzlerce kişi çalışsa bile lider olamaz.  Yöneticinin şirketteki hiyerarşik yapıya göre belirlenmiş emrinde çalışan astları (çalışanları) bulunur.  Liderin ise kendisine, hedeflerine ve yapacaklarına inanmış takipçileri vardır.
Bir şirkette farklı departmanlarda ve konumlarda çalışan birden fazla lider olabilir. Fakat bu durumda söz konusu liderleri koordine edebilecek, takım ruhu içinde hareket edebilmeleri sağlayabilecek ve onları yeteneklerini şirketin genel performansına dönüştürebilecek en tepede üst lidere ihtiyaç vardır.  Aksi durumda liderlerin yönettikleri departmanlar ve birimlerdeki performansları şirketin genel performansına yansımayabilir. Hatta şirket içinde karmaşalar, iletişim kopuklukları, yıkıcı rekabet, tek hedefe odaklanamama ve performansın kötüye götürebilecek bir durum oluşabilir. Nitekim tabir yerindeyse farklı liderler, koordine edilemediği ve yönlendirilemediği için sistemi zehirleyebilir.
Lider olabilmenin ilk adımı kendini kişilik, duygu, davranış ve yapabilirlikleri konusunda çok iyi tanımasıdır. Kişinin güçlü yönlerini ve yeteneklerini doğru tarif etmeli ve kabullenmelidir. İkinci olarak, zayıf yönlerini güçlendirip, güçlü yanlarını daha da güçlendirmeye çalışmalıdır. Analizler, liderlere veya lider adaylarına hangi özelliklerini ve hangi yeni özellikleri elde etmesi gerektiğini gösterecektir. Üçüncü olarak da, gelişim sürecini etkileyen ego veya zihinsel bariyerleri keşfedip üstesinden gelmelidir. Özellikle lider, etki ettiği paydaşların güveniyle birlikte ilgi odağı haline gelir. Bu ilgi ve alaka da zamanla kişiyi şımartabilir ve hatta karşısındakileri küçümseme eğilimine de sokabilir. Bunun önüne mutlaka geçmelidir.
Ünlü yönetici, lider ve yazar Cem Kozlu’ya göre liderin kendisini keşfetmesi için en iyi ve basit bir yöntem olarak geribildirim analizini önermiştir. Bu yönteme göre, “kritik bir karar vermeniz ya da adım atmanız gerektiğinde olmasını beklediğiniz sonucu not alın. 9-10 ay sonra kendi sonucunuz ile ortaya çıkan sonucu karşılaştırın. Sürekli yapıldığında bu basit metot güçlü olduğunuz tarafları kısa sürede size gösterecektir. Ayrıca bu yöntem gücünüzden sonuna kadar yararlanmanızı engelleyen şeyleri, hangi konuda pek yeteneğinizin olmadığını ve son olarak da, hiçbir şekilde yapamayacağınız işlerin neler olduğunu da size gösterecektir. Böylelikle, kendinizi daha iyi tanımak için yapacağınız geri bildirim analizinde, bazı davranış eksiklikleri de açığa çıkacaktır.”
Diğer öğrenme yöntemi, bize göre hatalardan da ders çıkarabilmektir. Şirketlerdeki liderler de hata yapar. Mesele bunu olgunlukla kabullenebilmek ve ders çıkarabilmektir.
Lider ve lider adayının sadece kendisini keşfetmesi yetmez. Yönettiği ekibini, mevkidaşlarını, üstlerini, hissedarları, piyasayı da güçlü ve zayıf yönleriyle iyi tanımalı. Etkinliğin ilk sırrı birlikte çalıştığınız ve bağlı olduğunuz kişileri anlamaktır ki onların güçlerinden, çalışma yollarından ve değerlerinden faydalanabilin.
Genel olarak insanların %70’i bilinçsiz ve sezgisel olarak, %30’unun bilinçli ve sorgulayarak davranış sergiler. Buradan hareketle başarılı lider, ekibini yönetirken onların duygularına hitap etmeyi başarabilmeli. Çünkü onların motivasyon ve performansları, duygularında saklı.
Liderlerin, çalışanları yönetme tarzları değişmektedir. Sahip oldukları tarzlar, yönetme şeklini değiştirmektedir.
Bu noktada hangi liderlik tarzının iş ve çalışan performansına nasıl etki ettiği sorusu aklımıza gelebilir:


  • Yumuşak başlı liderlik tarzı: Çalışanlar tarafından çok sevilirler ama uyguladıkları yöneticilik tarzında sertlik olmadığı için çalışan bir süre sonra bunu kendi menfaatine göre uygulamaya başlar. Çalışanlara aşırı odaklanırlar ve bu durumda şirketin performansını gözden kaçırabilirler. Çalışanların işle ilgili olumsuz bir davranışları olsa bile uyarmaktan çekinirler ve hatta olumsuz davranış tekrar etse bile bazen görmezden gelebilirler. Çalışanların performans düşüklükleri sürekli olsa bile çalışan ile yollarını ayırmakta zorlanırlar. Genel itibariyle bu yönetim tarzına sahip kişiler kararsızdırlar. Sonuçta çalışanlara yönelik otorite kurma düzeyleri genel olarak düşüktür.
  • Otoriter liderlik tarzı: Çalışanlara karşı güven düzeyleri düşüktür, kişinin özellikleri ne olursa olsun genel olarak güven duymama eğilimindedirler. Her şeyi kontrol altında tutmak isteyen bir yapıları vardır, yetki delege etme taraftarı değildirler. Çalışanlarının kendi gibi olmasını arzu etmektedir, bu yapıya sahip olmayan bireyleri reddetme eğilimindedir. Son kararı kendileri vermek isterler.
  • Katılımcı liderlik tarzı: Çalışanları tüm kararlara ortak eden bir liderlik tarzıdır. Zorlama yoktur. Her durumda koç gibi hareket eder. Kişilerin kendi doğrularını bulmalarını sağlar. Son noktaya kadar müdahalede bulunmaz.
  • Durumsal liderlik tarzı: Durumsal liderlik, farklı durumdaki insanlara farklı davranmayı gerektiren bir liderlik tarzıdır. Bu liderlik modeli, esnek olunması, durumunun ve kişilerin doğru teşhis edilebilmesi ve sergilenecek liderlik yaklaşımı ile ilgili çalışanların da olurlarının alınması durumunda başarılı olur.
  •  Babacan liderlik tarzı: Babacan lider izleyenleriyle baba-oğul ilişkisine benzer bir ilişki kurmakta ve bir baba gibi otorite kurmaktadır. Babanın oğlunu düşündüğü gibi babacan lider de izleyenlerinin ihtiyaçlarıyla ilgilenmekte, onlara saygı duymakta, sadakat ve sevgi göstermektedir. Çok büyük ahlaki suç işlemediği müddetçe çalışanını korur ve kollar. Hatalarını tolere edebilir. Yardıma ihtiyaç duyduklarında onlara cebindeki parayı bile çıkarıp verebilir.

Türev Yönetim Danışmanlığı yaptığı bir araştırmada, araştırdıkları şirketlerin iş performansını, ciro, kar ve verimlilik kriterleri ile ölçmüştür. Buna göre en düşük iş performansı 1, en yüksek iş performansı 10 olarak değerlendirmiştir. Buna göre şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:
-          Yumuşak başlı liderlik tarzının sergilendiği şirketlerde iş performansı ortalaması 10 üzerinden 5,17 puan
-          Otoriter liderlik tarzının sergilendiği şirketlerde iş performansı ortalaması 10 üzerinden 6,00 puan     
-          Katılımcı liderlik tarzının sergilendiği şirketlerde iş performansı ortalaması 10 üzerinden 6,33 puan     
-          Babacan    liderlik tarzının sergilendiği şirketlerde iş performansı ortalaması 10 üzerinden 6,78 puan   
-          Durumsal liderlik tarzının sergilendiği şirketlerde iş performansı ortalaması 10 üzerinden 8,67 puan.    

Yapmış olduğumuz araştırma sonuçları da bize göstermiştir ki, her liderlik tarzı mutlaka bir sonuç sağlamaktadır. Fakat farklı olan sağladıkları performanstır. Buna göre en yüksek iş performansını durumsal liderlik tarzı sağlamaktadır. Durumsal liderlik tarzında, lider gerektiğinde sert, gerektiğinde babacan bir tavır sergileyebilir. Gerektiğinde kararları ortak alır, gerektiğinde de ağırlığını koyup tek başına karar alabilir. İyi performans gösterenle göstermeyene farklı yaklaşım tarzı sergiler.  Adil ve tutarlıdır. Vizyonu açıktır. Gelişime çok önem verir. Herkesle iletişimi güçlüdür.

Liderlik, çalışanları gönülden etkileme sanatıdır. Çünkü çalışanlar, liderden etkilendiği ve ona inandığı ölçüde gerçek performanslarını ortaya çıkarırlar. Gönülden bir lideri kabul etmeleri durumunda arkasından gelirler. Onu yarı yolda bırakmazlar. Bu bakış açısından hareketle, meslek hayatımız boyunca elde ettiğimiz uygulama deneyimleri ve bilimsel tespitlerden hareketle Türkiye şartlarına uygun olarak çalışanların gönlünü fetheden lider olmanın 10 adımını belirledik.
Adımların sıralaması, çalıştığınız şirketin büyüklüğüne, sektöre ve çalışanların profiline göre değişiklik gösterebilir. Fakat önem düzeyine göre genel olarak adımlar aşağıda sıralanmıştır:

1.ADIM: İnsanların potansiyelini ortaya çıkarabilmeli, motive edebilmeli
Stephan Covey’e göre “Çoğu insan imkân verdiğinden çok daha fazla yetenekli ve başarılıdır. Ancak problem, yöneticilerin buna inanmamasıdır.“
Bu bakış açısından hareketle lider, çalışanlarının gönlünü fethedebilmesi için öğretici ve çalışanlarını sürekli geliştirmeye çalışmalı. Tecrübelerini paylaşmaktan kaçınmamalı.  Gelecek vadeden çalışanlara eğitim yatırımı yapmaktan kaçınmamalı. Çünkü doğru bir süreç izlenmişse eğitim yatırımı mutlaka performans olarak geri dönecektir. Yetenek, bilgi ve tecrübe olarak istenen noktaya gelmiş çalışana sorumluluk ve yetki vermeli.
Liderin yönettiği çalışanlarının bazıları gelişime açık olacak, bazıları kapalı olacaktır. Bu noktada kesinlikle öğretici ve geliştirici olmaktan vazgeçmemeli.
Liderin, çalışanlarına öğretici ve geliştirici olabilmesi için şunlara dikkat etmesinde yarar vardır:
  • Ekibini kişisel gelişimin önemine inandırmalı.
  • Öğreten kişi olarak personelin “sen bana bunu söylüyorsun ama önce sen yapıyor musun ki, sanki sen hiç hata yapmıyorsun da sadece bana söylüyorsun” gibi olumsuz inanışlarını konuşarak ve davranışlarıyla kırmalı.
  • Doğrularını yanlışlarını uygun bir dille göstererek onlara yol gösterir.
  • Ekibinin zaman zaman bilgilerini ölçmeli bu doğrultuda çalışmalar yapmalı.
  • Başından geçen deneyimlerini ekibine aktarmalı. Gerektiğinde olumsuzluğu da anlatabilme cesareti gösterebilmeli (bu doğru oranda yapıldığında yöneticiye olan güveni ve inancı artırabilir)
  • Ekibinin kendilerini geliştirmesi için teşvik etmeli. Gelişime kapalı olanlara karşı, yöntem belirlemeli ve kararlılıkla uygulamalı.
  • Ekibinin okumalarını ve okuduklarını arkadaşlarıyla paylaşması sağlanmalı.
  • Ekibini şirket içinde ve dışında düzenlenen eğitimlere imkanlar dahilinde göndermeli ve buna yönelik ilgili kişi ve kişilerden talepte bulunmalı.
  • Ekibinin deneyimlerini birbirleriyle paylaşmalarını sağlamalı.
  • Ekibinin kişisel gelişimin etkinliğini ölçmeli, analiz etmeli ve buna göre plan yapmalı.

2.ADIM: Tutarlı olmalı
Lider, verdiği sözü tutmalı veya tutamayacağı sözler vermemeli. Tabir yerindeyse üç kere düşünüp bir kere konuşmalı. Bu liderlik algısı yaratan en önemli özelliklerdendir. Yaptığı planları sürekli değiştirmemeli. İyi plan yapmalı. Kontrol dışı nedenlerden dolayı planlarda aksama olduysa bunu yönettiği kişilere iyice anlatmalı.
Öte yandan çalışanından istediği işleri onlara iyi anlatmalı veya onların iyice anlamalarını sağlamalı. Aksi durumda yapılmasını beklediğimiz çalışma, istediğimiz sürede ve istediğimiz içerikte olmayacaktır. Üstelik bu durumda değiştirilmesini istediğimizde çalışanlarınız sizi verdiği bir şeyi sürekli değiştiriyor diye tutarsız olarak değerlendirecektir.
3.ADIM: Güven vermeli, güven duyulmalı
Liderlerin ve lider adaylarının en etkili güçleri, karşısındaki kişilere güven vermeleridir.
İnsanların, ‘’güven’’ kavramını, üç farklı anlamda kullanmaları, organizasyonlarda güven yaratabilmeyi daha da karmaşık hale getirir.
Bunlardan ilki ‘’üst yönetime güven’’ dir.  Çalışanların, stratejik kararları verenlere duyduğu güveni ifade eder. Burada güven elde etmek isteyen çalışanların yanıt aradığı sorular şunlardır: ‘’Müdürler, doğru kararları verebilmek için gerekli vizyon ve yeterliliğe sahip mi? Kaynakları akıllıca dağıtabiliyorlar mı? Misyonlarını hakkıyla yerine getirip şirketin başarılı olmasına katkıda bulunabiliyor mu? ‘’
İkinci olarak ifade edilen ‘’ilk amire güven’’, çalışanların bağlı oldukları ilk amirlerine (alt ve orta düzey yöneticilere) duyduğu güveni ifade eder. Bu noktada, ‘’ilk amirler çalışanlara adil davranıyor mu? İş hakkında kararlar alırken çalışanların ihtiyaçlarını da dikkate alıyorlar mı?’’ sorularının yanıtını ararlar.
Güven türlerinin üçüncüsü ‘’şirkete güven’’ dir. Bu da; kişilerin bir bireye değil şirketin kendisine duyduğu güveni ifade eder. Bu noktada sorulan sorular şunlardır: ‘’Süreçler iyi düzenlenmiş mi? Tutarlı ve adil midir? Şirket vaatlerini yerine getirir mi?’’
Bu üç güven türü farklı olmasına karşın birbirlerine önemli yollarla bağlanır. Örneğin; bir müdür ilk amire olan güvene zarar verecek herhangi bir şey yaptığında şirkete olan güven de sarsılır.  Şirket organizasyonlarda güven yaratmak ve korumak zor olduğu kadar, kritik öneme de sahiptir. Pek çok araştırma, güven ve kurumsal performans arasındaki ilişkiyi çok net olarak ortaya koyar. İnsanlar birbirlerine ve liderlerine güvendiğinde anlaşmazlıklar daha kolay çözümlenir. Çalışanlar daha fazla risk alırlar. Daha çok çalışır, şirkette daha uzun risk alır, daha iyi fikirler ortaya koyar. Organizasyona ve liderlerine güvenmezlerse, işleri yerine dedikodu ve politikalara daha fazla odaklanır, özgeçmişlerini güncellemekle daha fazla uğraşırlar.
4.ADIM: Adaletli olma
Hem kaynakların çalışanlara dağıtılmasında, hem de yaklaşım tarzı olarak adil olması gerekir. Adaletli olması çalışanların lidere inanmasını ve ona bağlanmasını sağlayan önemli unsurlardandır.  Buna göre liderin, çalışanları nezdinde adil olarak algılanabilmesi için aşağıdaki konulara dikkat etmesinde yarar vardır:
  • Araç ve gereçleri, hakkaniyetli olarak dağıtmalı.
  • Araç ve gereçleri hangi kısıtlar çerçevesinde dağıtıldığını belirlemeli ve bunu ekibine anlatmalı.
  • Performansları objektif olarak değerlendirmeli.
  • İyi performans gösterenle kötü performans gösterene aynı imkanları tanımamalı.
  • İş dağılımını adil yapmalı. Çok iyi iş yapana iyi yaptığı için sürekli ona yüklenip, aynı konumda olup düşük performans gösterene daha iz iş verip iyi iş yapanın da performansını düşürmemeli.
  • Terfilerde objektif davranmalı.
  • Günlük işleyiş sırasında davranışlarınla adil davranmalı.
  • Takdir ve uyarı adil bir şekilde uygulamalı.
TAKDİR ETME (Geleceğe yatırım, gelişimi cesaretlendirme):
Çalışanların gelişim seviyesini yükseltmek konusunda teşvik eder. Deneyimsiz bir çalışanın tecrübe kazanması ve işi kısa zamanda istediğimiz şekilde öğrenebilmesi için onun gösterdiği gelişimi desteklemektir. Kendi el yazımızla yazılmış bir takdir yazısı, gelişimini olumlu karşıladığımızı ifade eden sözler, maddi ödüller vs. takdir unsuru olabilir.
  • Eğitim sürecinde olan bir kişinin gelişimi mutlaka takdir edilmelidir. Aksi durumda kişi hata yapma korkusuyla kendisini geri plana çeker ve gelişimi yavaşlar veya istediğimiz tecrübeye bir türlü ulaşmaz. Ondan sonra bundan adam olmaz diye ifadeler kullanırız. Ama bu durumda yöneticiler olarak önce kendimizi sorgulamamız gerekir. Eğer kişinin gelişimi istediğimiz şekilde gitmiyorsa tekrar hedef ve amaç saptama yolu denenebilir.  
  • Takdir çalışanımızın sergilediği performansın hemen ardından çok hızlı bir biçimde yapılmalı. Aksi durumda etkisini yitirebilir.
  • Takdir ederken neyi takdir ettiğimizi ve hislerimizi net olarak belirtmeliyiz.
UYARI YAPMA (İstenilmeyen davranışı değiştirme, sınırları belirleme):
Çalışanımızın belirlediğimiz hedeflerden ve amaçlardan sapması, sınırları net olarak çizilmiş görevlerinin, yetki ve sorumluluklarının dışında hareket etmeye başlaması, kurumun kültürünün haricinde davranışlar sergilemesi durumunda davranışı amaca sevk etmek için yapılan ihtara uyarı diyebiliriz.
  • Etkili uyarılar sonunda mutlaka takdir ile bitirilenlerdir. Bu şekilde uyarı yapmak bir yönetici için korkulacak bir silah değil bilakis avantaj da sağlayacaktır.
  • Uyarı çalışanımızın sergilediği performansın hemen ardından çok hızlı bir biçimde yapılmalı. Aksi durumda etkisini yitirebilir.
  • Uyarı yaparken neyi uyardığımızı ve hislerimizi net olarak belirtmeliyiz.

Takdir ve uyarı bir liderin etkili silahı olduğu gibi, iyi kullanılamadığında çalışanı demotivede edebilir. Bu bakış açısıyla satış yöneticisi, bir çalışanı demotive edecek davranış tarzlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
  • Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...
  • Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahatlatmıştır. Başardığı bir şey de sakın ama sakın tebrik etmeyin. Nasıl olsa bu onun işi değil mi yahu? Yapacak tabi. Mazallah şımarma ihtimali de çok yüksek.
  • Unutmayın! Çalışanınız sizin malınız. Sadece mesaisini satan bir profesyonel değil. Lütfen önce siz bunu idrak edin ki her fırsatta çalışanınıza da bunu hissettirin. Sizden korkar ve gözü bir yana kaymaz.
  • Tabi malınız ya, iyice onu ve iyi niyetini kullanın. Sömürün, suyunu çıkarın sorun değil. Kullandığınızı da belli edin ama lütfen. Verdiğiniz  gereksiz ve insan üstü çaba gerektiren işler ile adeta onu enayi yerine koyun, çekinmeyin. 
  • Kariyer konusu önemli. Mutlaka söz vermeli ve tutmamalısınız.
  • Şeffaf olmamak en güzeli. Ne öyle yeni moda kavramlara ne gerek var. Çalışan kısmına her şey anlatılmaz. Yüz verirsin astar ister. Tepene çıkar. Duyduğu şeyleri aleyhinize kullanır.
  • Kemerleri sıkın. Yandım, acıdı dedikçe daha sıkın. Çalışan dediğin zaten sürekli ağlar. Yalandan bahane bulduğu içindir. Aslında dayanır, kemeri sıkmaya devam.
  • Aşırı sıklıkta ve uzun süreli toplantılar yapın ki iş yapamaz hale gelsinler.
  • Bol bol haddinden fazla kural koyun. Çok fazla kontrol edin ve bunu hissettirin ki yan yola sapmasınlar.
  • Siz yöneticisiniz. Her iki tarafın çıkarlarını eşit olarak değil, sürekli şirketin işverenin çıkarlarını düşünün. Size ne. Çalışan kendini kendisi düşünsün!

5.ADIM: Öneri ve şikâyetlere açık olmalı
Bir liderin en etkili silahlarından birisi, fikirlere ve eleştirilere açık olmasıdır. Ekibinin duygularını, düşüncelerini, beklentilerini takip etmeli ve anlamalı. Yoğunluğu bahane edip çalışandan uzak kalmamalı.  Onları iş programı elverdiği ölçüde objektif bir şekilde ve önyargısızca dinlemeli.
Ayrıca çalışanlarının kaygılarına duyarlı olmalı. Bu kaygılar, ekonomik nedenlerden, stresten, beklentilerinden ve yeterli takdiri görememekten kaynaklanabilir. Bu noktada liderin iyi bir dinleyici olması gerekir. Lider, çalışanını dinlerken şu dinleme hatalarına düşmemeli.
-Dinliyor Görünmek: Dakikada ortalama 150 kelime söyleyebiliriz. Bununla birlikte 500 kelime dinleyebiliriz. Bu durum, dinlemekten sıkılmamıza neden oluyor. Başka şeyler düşünmeye, hayal kurmaya başlıyoruz.
-Seçmek: Sadece bizi ilgilendiren kısımları dinliyoruz; çünkü doğamız gereği hepimiz en çok kendimizle ilgiliyiz.
-Prova Yapmak: Karşımızdaki konuşurken ona vereceğimiz cevabı tasarlamaya başlarız zihnimizde… Ve bu arada doğal olarak dinlemeyi unutuyoruz.
-Akıl Okumak: Daha ilk kelimelerden, cümlenin devamının nasıl geleceğini kestirmeye çalışıyoruz. Üstelik birde bunu başardığımızı düşünüyor, söylenenlerin tamamını dinlemeye değer bulmuyoruz.
-Karşılaştırmak: Söylenenleri kendi başımıza gelen bir olayla ya da başkalarından duyduklarımızla karşılaştırmaya başlıyoruz.
-Şüphelenmek: Konuşmanın başında karşımızdakinin “abarttığına” ya da “doğru söylemediğine” karar verip dikkati elden bırakıyoruz.

6.ADIM: Vizyon sahibi olmalı
Lider, aldığı kararlarla süreci etkilemektedir. Alınan karara göre başarı veya başarısızlık gelmektedir. Bu noktada liderin doğru, zamanında kararlar vermeli. Aldığı kararlara da ekibini inandırabilmeli.
Dünyadaki en yenilikçi bir fikrine veya vizyonuna sahip olabilirsiniz, fakat eğer insanları fikriniz ile heyecanlandıramazsanız, hiç anlamı yoktur. Steve Jobs, Dünyadaki en büyük kurumsal öykü anlatanlardan biri kabul edilir, çünkü onun sunumları bilgilendirir, eğitir ve eğlendirir.
Vizyon, hayalle başlayıp ortaya çıkan, herkesi peşinden sürükleyebilecek uzun vadeli hedeftir. Vizyon bir füzenin rotası gibidir. Füzenin başarısı, büyük oranda rotanın doğru tarif edilmesi ile ortaya çıkar.  
Bir şirketin en tepe yöneticisi iseniz, şahsınızın vizyonu ile şirketin vizyonu aynı doğrultuda olabilir. Fakat orta ve alt düzey bir yönetici iseniz veya doğal bir liderseniz, vizyonunuz şirketin kurumsal vizyonunu çalışanlara aşılamaya çalışabilirsiniz. Eğer çalıştığınız şirketin vizyonu net değilse, siz kendi ekibiniz için bir vizyon belirlemeye çalışabilirsiniz.
Bazen hızlı ve doğru kararlar verebilmek için karar verme yetkilerimizin bazılarını yetkin astlarımıza devredebiliriz.
Yetki; karar alma, çalışanları yönlendirme ve şirketin amaçlarına ulaşması için belli görevleri yerine getirme hakkıdır. Net bir şekilde tarif edilmelidir.
Öte yandan yetki ile sorumluluk bir bütündür. Bu nedenle birbirine denk olmalıdır. Bunun sebebi ise, kişilerin yetkileri dâhilinde gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerinden, başarılarından, başarısızlıklarından yada eksiklerinden sorumlu olmasıdır. Organizasyon şemasında isimleri belirlenen bölümlerin yetki ve sorumluluklarının yazılı görev tanımları ile belirlenmesi ve bunların ilgili çalışanlara deklere edilmesi kurumsallaşmanın ilk adımlarındandır. Nitekim görev tanımlarında şunlar yer almalıdır:
           Görevin amaç ve kapsamı,                                              
           Yetki ve sorumluluklar,
           Yetkinlikler (becerileri),
           Bağlı olunan yönetici,
          Yokluğunda kimin veya kimlerin vekâlet edeceği,
Bir yönetici olarak yaptığımız rutin işleri ve ayrıntıları astlarımıza devretme işlemini yetki delegasyonu olarak tanımlayabiliriz. Etkin bir organizasyon ve yönetim için yetki delegasyonunu sağlayabilmek önemlidir.
Bir şirkette yetki kargaşası;
·         Ani sorunların ortada kalmasına, çözülmeyen bu sorunların etkilerini ağırlaştırmasına,
·         Karşılıklı güvensizliğe,
·         Yöneticilerin kendilerine güvensizliklerine,
·         Kişisel çatışmalara,
·         Durgunluğa, itibar ve imaj kaybına neden olabilir.

Öte yandan etkin bir yetki delegasyonun da, hem şahsımıza hem de şirketimize şu faydaları vardır:
·         Becerilerin, yeteneklerin ortaya çıkmasını teşvik eder.
·         İşler daha kısa zamanda daha kaliteli olarak görülür.
·         İşin hangi durumda olduğu daha net görülür.
·         Sorunlar büyümeden halledilecektir.
·         Planlama süreci daha sağlıklı işleyecek ve denetim kolaylaşacaktır.
·         İş birliği ve ortak sorumluluk duygusu ortamı gerçekleşecektir.
·         Terfi, ceza, ödül sistemi daha açık hale gelecektir.
Sık sık kendisine danışılan ve her şeye karışan yönetici rutin işler içinde boğulur; ana konularla ve sorunlarla ilgilenmeye hatta düşünmeye bile vakit bulamaz.

Yetki Devri
-       Sorumluluk devredilemez  :  
Yetki devri ile sorumluluk da devredilir ancak devreden amir sorumluluktan kurtulamaz. Müteselsil (zincirleme) bir sorumluluk meydana gelir.
-       Birden fazla kimseye karşı sorumlu olmamalıdır :
İki farklı yöneticiden aynı iş için iki farklı talimat almak, çalışanın moralini bozabilir ve beraberinde kurum içi çatışmaları arttırabilir ve tatminsizlikleri hızlandırabilir.
-       Yetki sorumlukla denk olmalıdır:  
Kimse kendisine yürütme yetkisi verilmeyen işlerin sonuçlarından sorumlu tutulmamalıdır.

Yetkileri Delege Etmenin Adımları
1.Adım :
Yetkiyi delege edeceğiniz kişiye ne yapılması gerektiğini, yetki ve sorumluluklarını, istenen sonucu ve standartları net bir şekilde açıklayın.
2.Adım :
Yetkiyi delege edeceğiniz kişiden kendi ifadesi ile hangi işin verildiğini size açıklamasını isteyin.
3.Adım :
Hangi kaynakların (araç-gereç vb.) gerekli olduğunu kendisiyle konuşun ve bu kaynaklara nasıl ve ne zaman ulaşacağını bildiğinden emin olun.
4.Adım :
Öngörülemeyen ya da beklenmeyen bir durum ortaya çıktığında ne yapması gerektiğini kendisine anlatın ve ne yapacağını iyice anlamasını sağlayın.
5 Adım :
Ne yapacağını ve gerektiğinde nasıl yardım alacağını iyice anladığından emin olduktan sonra işi yürütmesi için onu yalnız bırakın ve verdiğiniz yetkiyi uygulamasına kesinlikle müdahalede bulunmayın.  
Emin değilseniz baştan başlayın. Eğer iş eskisinden iyi yapılmıyorsa yetki devri sürecinde bir hata yapılmış demektir. Bu hata yetkiyi devredene ya da devralana ait olabilir. Yetki devri incelemeye alınmalı ve tekrar gözden geçirilmelidir. Ölümcül bir hata yoksa ve bu hatadan ders alması söz konusu ise, yetkinin kullanımı için kişiye tekrar bir fırsat tanımak, uygun olacaktır.
7.ADIM: Zorluklarla mücadele edebilmeli ve kararlarında cesur olmalı
Lider, örnek olan kişidir. Zorluklar karşısında yılgın, bitkin, kararsız, düşünceli ve umutsuz görünürse çalışanları da genel olarak bu şekilde hareket eder. Çünkü liderden olumsuz etkilenirler. Tam tersi olduğunda da liderden olumlu şekilde etkilenip onlarda zorlukların üstesinden gelmek için çabalarlar veya üstesinden gelirler.
Liderin önüne, hedef baskısı, kamuoyu baskısı, üstlerin baskısı vs. baskılar çıkabilir. Hatta bu süreçte işler istediği gibi gitmeyebilir. Bu noktada ortaya çıkan stresi kontrol edemeze agresifleşebilir veya öfkesini kontrol edemez hale gelebilir. Bunun için mutlaka stresini kontrol edebilmeli.
Kendilerine verilen görevi yerine getirecek cesaretleri olmalıdır. Liderliğin risklerini kabul edecek kadar kahraman olmalıdırlar. Engelleri görünce gerilememeli, bir düşman karşısında şaşırmamalıdırlar.
8.ADIM: Stresi kontrol etmeli
Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur. Stresin özellikleri;
Ø  Vücut ve ruh üzerinde baskı yaratır
Ø  Kontrol edilebildiği zaman sağlığı bozmaz
Ø  Örgütsel verimlik için tamamen yok edilmeye çalışılmamalıdır
Ø  Stres doğuştan olan bir şey değildir
Ø  Uyaran karşısında tüm canlılar aynı bedensel tepkileri gösterirler, farklı olan ruhsal tepkilerdir
Ø  Üstesinden gelinemediğinde ve uzun zaman devam ettiğinde tükenme durumu ortaya çıkar

Stresin ileri aşaması tükenmişlik durumudur;
Ø  Stresin uzun süre (günlerce, haftalarca, aylarca) devam etmesiyle, organizmanın direncinin kırılmaya başlamasıyla ortaya çıkar.   
Ø  Kendinden emin olmama, yapılan işten zevk almama ve hayat çekilmez duygusuna kapılma durumudur.

Tükenmeye sebep olan genel etkenler;
Ø  Çok başarılı olmak için yoğun ve dolu bir programla çalışma
Ø  Her çalışmada, kendi üzerine düşenden fazlasını yapma ve sınır tanımama
9.ADIM: İkna için etkili iletişim kurabilmeli
Güçlü bir iletişim için iyi bir sunumda yapmak gerekir. Ne söylediğin önemli değil, neyi nasıl söylediğin önemlidir. Bu durumda sözler, kelimeler, vurgular, ses tonu, mimikler hepsi bir bütün ve profesyonelce hareket ettirilmeli.
Sesi genel anlamda daha etkili kullanmak için bazı noktaları göz ardı etmemek gerekir.
Bunlar;
  • Normalden biraz daha yüksek sesle konuşun.
  • Sözcükleri, heceleri yutmadan konuşmaya çalışın. Cümleleri sesinizi yükselterek      bitirin. Asalak sözcükler olarak ifade edebileceğimiz “eeeh, ııhh” gibi anlamsız seslerin  çıkmaması için konuşmadığınız sürelerde dudaklarınızı kapalı tutun.
  • Sesinizin tonunu, yüksekliğini ve hızını konuya göre değiştirin. Duygularınızı sesinize yansıtın ve sesinizi bilinçli olarak olabildiğince etkili kullanın.
  • Aksansız konuşmaya, doğru telaffuza özen gösterin. Sözcüklerin doğru yerde kullanılmasına, zor sözcüklerin telaffuzunda zorlanılıyorsa kullanmamaya özen gösterin.
  • Vurgulamaları ve duraklamaları doğru yerlerde yapın.
  • Katılımcıları etkilemek, uyarmak ve heyecanlandırmak için hızlı konuşun. Mesajı vurgulamak, korkutmak, dramatize etmek veya kontrolü sağlamak için yavaş konuşun.
Sunum sırasında stresimizi kontrol edebiliyor olmak da ses tonumuzu olumlu yönde etkileyecektir. Nitekim konuşma korkusu ya da heyecanını yenmenin altı adımı şöyle sıralanabilir;

  • Karşınızdakini tanıyın.
  • Karşınızdakini tanımıyorsanız bazıları ile kişisel olarak tanışın.
  • Muhtemel sorulara ve eleştirilere karşı hazırlık yapın.
  • Bu sunum size yapılacak olsa ne beklediğinizi düşünün ve katılımcılar konusunda empati kurmaya çalışın.
  • Kendinizi bu bakış açısıyla değerlendirmeye çalışın ve eksikliklerinizi belirleyerek giderme yoluna gidin.
  • Fiziksel ve psikolojik olarak kendinizi hazırlayın.
10.ADIM: Samimiyet
Lider mütevazı olmalı. Kendisini olduğundan fazla görüp, karşısındakileri küçümsememeli. Bilgi ve tecrübesini göstermeli, lakin bu ukalalık boyutuna çıkmamalı.
Kendisinin duygu ve düşüncelerini iyi tanımalı. Yapabilirlikleri ve eksikliklerini iyi bilmeli. Eksikliklerini gidermek için cesaretle üzerine gidebilmeli.
Giyimi, kuşamı, konuşması ve davranışlarıyla iyi bir imaj vermeli. 

Yorumlar