Şirket Yöneten Patronun Aklında Ne Var ? - 1





Günümüzde değişen iş yaşamı dinamikleri içerisinde şirketler, sürekli farklılaşan koşullara göre hayatlarını devam ettirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu değişen koşullar da ister istemez şirketlerde iş yapış modellerinde değişimi ve dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Çevresel koşullardaki bu sürekli dönüşümün içerisinde şirketler zarar görmeden ya da an az zararla yollarına devam etmek istemektedirler. İşte bu noktada patron yöneticilerin rolü daha da önemli hale gelmektedir. Bugün küçük ya da büyük bütün şirketlerin ajandasında süreklilik kavramı yer almaktadır. Her şirket için sürekliliğin detay tanımı farklı olmakla beraber temelde hayatını bir şekilde devam ettirebilme isteği olarak tarif edebiliriz. Durum böyle olunca patron yöneticilerin içinde bulundukları global oyunun kurallarını çok iyi anlamaları ve bu koşullara göre kendi hareket planlarını oluşturmaları gerekmektedir. Yani kendi stratejilerini iyi ve doğru bir şekilde kurgulayabilmelidirler.

İş hayatı hatta sosyal hayat, durmadan akan bir kararlar dizisidir. Hangi meslek seçilecek, hangi iş nasıl yönetilecek, kiminle evlenilecek gibi sorular günlük hayatımızda karşılaştığımız ve karar vermek zorunda olduğumuz sorulardan birkaçıdır. Bu durumlarda ortak öğe, bir boşlukta hareket ediyor olmamızdır. Tersine, dört bir yanımızda etkin karar vericilerle çevrilmiştir, onların seçimleriyle sizinkiler karşılıklı etkileşir. Bu konuya açıklık getirmek için bir oduncu ile bir generalin kararları arasındaki farkı düşününüz. Oduncu, odunları nasıl keseceğini kararlaştırırken, odunların buna karşı koyamayacaklarını bilir; onun çevresi nötrdür. Ama bir general, bir ordunun yolunu kesmek isterse, yaptığı plana karşı bir direnme ile karşılaşacağını beklemek ve bunun üstesinden gelmek zorundadır. Ticari hayatta da çoğu zaman generale karşı koyan askerler olduğu gibi, bizlere de karşı koyacak rakipler olacaktır. Kararlarınızda bu çatışmaları hesaba katmalı ve işbirliklerinden yararlanmalısınız. Birbirini etkileyen bu tür kararlara “strateji” adı verilir. Burada amaç, bu süreci zamanında öngörebilmek, sağlıklı bir şekilde yönetebilmek ve sonuçlarını işletmenin kayıtsız şartsız faydaları/üstünlükleri arasına yazdırabilecek düşünce yapısını oluşturabilmektir. Değişen iş yapış tarzları ve genel piyasa koşulları nedeniyle işletme ve yöneticilerinin karşılaştıkları problemlere stratejik yönetim kapsamında çözüm bulabilmeleri için gerekli alt yapıyı oluşturabilecekleri bilgi birikimini ve bakış açısını kazandırmaktır.
Bana göre strateji çok önemli bir hikayenin ifade edilme tarzıdır. Bu hikaye patron olarak kendi şirketimiz için yazdığımız, kurguladığımız bir hikayedir. Altı boş, amaçsız, suni değil; tam tersine olabildiğince altı dolu, hedefleri belirlenmiş ve bize göre uyumlu olandır. Bu hikaye öyle bir hikayedir ki sıklıkla tekrarlanan ama yine de sıklıkla mütemadiyen unutulan bir hikayedir. Patron yönetici olarak sizlerin görevi bu çok önemli ve sıklıkla unutulan bu hikayeyi hiç unutulmayacak şekilde kendi şirketimiz içindeki tüm paydaşlara her daim hatırlatmaktır. Doğaldır ki, bunu sağlayabilmek için öncelikle bizim unutmamamız gerekir. 
Öyleyse şu soruyu sormakta fayda var: “Sizin için strateji ne anlama geliyor?”
Bu sorunun cevabını bireysel olarak verdiğiniz an, o cevap sizi tatmin ediyor, hayallerinizi ifade edebiliyorsa evet artık sizin için stratejinin tarifi odur. Bugün pek çok yönetici, yönettiği süreçler ile ilgili olarak “ne kadar başarılı oldum?” diye sormaktadır ve  kendisi için başarı kriterlerini sıralamaktır. Oysa, asıl soru  “neleri, neden başaramadım?” . Peki, iki sorunun arasındaki fark nedir? Bence, bu iki soru arasındaki en önemli fark “ego” kavramıyla açıklanabilir. Birinci soruda başarının varlığı kabullenilmiş, ölçüsü sorgulanmaktadır. İkinci soruda ise, başarının yanındaki başarısızlıklar sorgulanmaktadır. Başarısızlıkların sorgulanması bireysel hataların sorgulanmasıdır. Bireysel hataların sorgulanması ise bireysel düzeltmelere, iyileştirmelere olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla ikinci sorunun sorulabilmesi “düşük ego” ile mümkün olmaktadır. Egonun olması gerektiği kadar olması faydalıdır ve olmalıdır da. Ancak aşırısı hatalar yaptırmaya eğilimlidir ki sakıncalıdır. Buradan hareketle “ego” bir yönetici için en büyük kara deliktir.
Dünyaca ünlü yönetim gurusu Peter Drucker’ın ifade ettiği gibi, “zeka, hayal gücü ve bilgi bir yöneticinin sahip olması gerekli önemli zenginliklerdir. Ama yalnızca etkinlik, onları başarılı neticeler almaya götürür. Nitekim etkin olabilmeyi başardığımızda yöneticilik mesleği kendimiz ve işletmemiz için yüksek katma değer sağlayabilen hale gelir.”

Bir yönetici açısından şirket içinde(yönetim sürecinde) kara deliklerin oluşmasını engelleyecek üç yaklaşım şöyle sıralanabilir;
  • Hangi konumda olursa olsun şirkette çalışanların operasyonel süreçlerde sergileyeceği çalışma performansı, o şirketin yönetiminde olan yöneticilerin göstereceği bireysel  liderlik performansı ile ilişkilidir.
  • Bir yönetici, stratejik hedeflerle tanımlanmış olan beklenen başarı düzeyine ulaşmak için birlikte çalıştığı tüm ekibini baskılamamalı, ama mutlaka zorlamalıdır.
  • Bir yönetici, yaşanacak olan problemlerde karşısındakileri suçlamadan önce kendisini sorgulamayı bilmelidir. 
Bir yönetici olarak karşılaşacağımız bir başka kara delik, çevremizdekileri iyi anlayamamak olacaktır. Bunu ortadan kaldırabilmek adına öncelikle sizi dinleyenleri çabucak anlayabilmek için onları genel olarak inceleyerek görünüşlerinde veya davranışlarında sergiledikleri kalıplara bakmalı ve onlar hakkında edinmek istediğiniz birkaç kilit özelliği görebilmeye odaklanmalısınız. İkinci adımda, bu belirlediğiniz kilit özelliklere daha fazla dikkat ederek bu özelliklere bağlı davranışları incelemelisiniz. Üçüncü aşamada ise gözlemlediğiniz özellikler hakkındaki varsayımlarınızı test etmelisiniz. İletişimde ustalaşmak istiyorsak düşünce, duygu ve davranış arasındaki ilişkiyi de kavramak zorundayız.

“Bir patron olarak aynı zamanda etkin bir yönetici olmalıyım diyorsanız kendinizi nasıl geliştirebilirsiniz?” Sorusunun cevabını şu şekilde aktarabiliriz;
  • En başta “ben deneyimliyim öğrenecek bir şeyim yok, ben zaten biliyorum, ben deneyerek öğrenirim, kimsenin öğretmesine gerek yok, o bana ne öğretecek ki” gibi inanışlardan kurtulup kişisel gelişimin önemine inanmalısınız.
  • Kendinize yıllık veya daha kısa dönemli gelişim planı yapmalısınız.
  • Çalışmalar ile ilgili ekibinizden sürekli geribildirimler almalısınız.
  • İşte ve gerektiğinde iş dışında kendinizi geliştirmek adına alanınızla ilgili araştırmalar yapmalısınız.
  • Sektörel ve mesleki gelişmeleri takip etmelisiniz.
  • İlgili ilgisiz her türlü olaydan ders çıkarmayı bilmelisiniz.
  • Hatalarınızdan ders çıkarmalı ve söz konusu hatayı bir daha yapmamak için neler yapılması gerektiğini düşünmeli ve gerektiğinde bu konuda destek almalısınız. 
  • Başarılı ve başarısız yöneticilik hikâyeleri, röportajları veya yazıları okumalısınız.
  • Şirket içinde ve dışında düzenlenen gelişim eğitimlerine imkânlar dâhilinde katılmalı ve buna yönelik ilgili kişi ve kişilerden talepte bulunmalısınız.
  • Kendinizin kişisel gelişiminin etkinliğini ölçmeli, analiz etmeli ve buna göre plan yapmalısınız.
  • Bütün bunları zorunlu olduğunuz için değil, istediğiniz için yapmalısınız.
Bunları yapmanız sizi yöneticiliğin kara deliklerinden uzak tutacaktır.

Patron yöneticilerin şirket içindeki rolünü iyi tahlil etmeli ve doğru anlamalıyız. Burada iki farklı kimlikten söz ediyoruz. Birincisi “patron” olmak, şirketin kurucusu, hissedarı,  kurgulayıcısı  olmak, risk sahibi olmak. İkincisi ise operasyonel süreçleri yönetmek. Patron yöneticilerden beklenti bu iki farklı görevi aynı anda ve aynı başarıyla sürdürmeleridir. Bu süreç hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak  kolay değildir. Pek çok değişkeni aynı anda ve aynı hassasiyetle ve dikkatle takip etmeyi, muhakeme etmeyi ve sonunda bir sonuca varmayı gerektirir. 
Bu yüzden patron yöneticilerin şirketlerini yönetirken aşağıdaki yedi adıma dikkat etmeleri işlerini bir nebze de olsa kolaylaştıracaktır; 
  • Kendini iyi tanı ve tanımla
  • Hayatın için bir vizyonun, tanımlanmış misyonun, disiplinin, iş yapış tarzın ve vicdanın olsun
  •  Kendini çevrendekilere doğru ifade et, anlat, tanıt
  • Şirketini iyi tanımla, neyi yapıp neyi yapamayacağını; yapabileceklerini nasıl yapabileceğini net tarif et
  • Yol haritanı çıkart ve uygula, organizasyonda cesaretli ol
  • Kararlarını alırken şüpheci, aldıktan sonra uygulamak için inatçı ol
  • Dış dünyayı takip et, analiz et, uygulamalarına hızlı bir şekilde dahil et
  • Kendi TUDA’nı oluştur                 
  • Çevrendekilere liderlik et
1.Kendini iyi tanı ve tanımla
  Hayatın için bir vizyonun, tanımlanmış misyonun, disiplinin, iş yapış tarzın ve vicdanın olsun

Stephen Covey(1) , bu alışkanlıkları şöyle sıralamaktadır;
  • Proaktif ol
  • Sorunu düşünerek işe başla
  • Önemli işlere öncelik ver
  • Kazan-kazan diye düşün
  • Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya
  • Sinerji yarat
  • Baltayı bile 
Bunlara ek  8. Alışkanlık olarak
  • Sesini bul ve insanlara seslerini bulmaları için ilham ver
şeklinde ifade etmiştir.

Stephen Covey ’in de tanımladığı gibi önemli olan konu, kişinin kendisini iyi ve doğru bir şekilde tanımlayabilmesidir. İletişimi “anlamak ve anlaşılabilir olmak” olarak tarif etmek gerek. Anlamak için karşındakini doğru ve etkin dinlemek; anlaşılabilir olmak için ise kendini doğru ifade etmek gerekir. Karşındakini doğru anlayabilmek, neyi, neden yaptığını yorumlayabilmek için empati kurmalı ve etkin bir şekilde dinlemelidir. Doğru anlaşılmak için ise kendimizi doğru kelimelerle anlaşılır biri şekilde ifade edebilmeliyiz. Ancak bunun için öncelikle kendimizi tanımalı ve tanımlayabilmeliyiz.

Bir patron yönetici olarak, yanlış anlaşılmamak adına kendimizi iyi tanımalıyız. Aynı zamanda kendimizi iyi tanımlamalıyız. Bu, sizin işinizi kolaylaştıracaktır. Çalışanlar tarafından yanlış anlaşılmanızı ve haksız yere eleştirilmeniz olasılığını azaltacaktır.

Kendinizi iyi tanımak ve tanımlamak için bireysel SWOT analizinden faydalanabilirsiniz. Kendiniz için “güçlü-başarılı” yönlerinizi tanımlayın. Aynı zamanda “zayıf-başarısız” olduğunuz ya da başarısız olma ihtimali olan yönlerinizi tanımlayın. Bundan sonra bu başarılı taraflarınızı kullanarak neleri yapabileceğinizi hayal edin. Başarısız yönlerinizi ise nasıl gizleyebileceğinizi ya da geliştirilebilecek özelliklerse, nasıl geliştirebileceğinize karar verin. Bunları belirledikten sonra sizin için “risk-tehlike” oluşturabilecek noktaları tarif edin. Unutmayın, bunu yapmaktaki amacımız karşılaşma ihtimalimiz olan riskleri önceden tanımlayarak, çözüm yollarını cebimizde hazırlamaktır. Bu bir patron yönetici olarak size güç katacaktır. Yine aynı şekilde “fırsat-imkan” yaratabilecek olasılıkları da tarif edin. Bu fırsatlar özel anlamda size, genel anlamda şirketinize ve çevrenize yepyeni ufuklar açabilir. Bu fırsatları zamanında ve olması gerektiği gibi değerlendirmeniz sizin bambaşka dünyalarla tanışmanıza yardımcı olabilir. Adı üstünde “fırsat”! Ya değerlendirir, faydasını yaşarsın. Ya değerlendirmez, zararına katlanırsın. Bu noktada “tercih SENİN!”

Kendini, seni ifade edecek şekilde tanımlamış olman sonucunda kendin için “bir var oluş nedeni yani misyonunu” tanımla. Tanımlayacağın vizyon ise gelecekte olmasını arzuladığın durumu ifade edecektir. Tanımladığın misyon ve vizyonu, yönettiğin şirkete de adapte etmelisin. Şirketinin de tanımlanmış olan bir misyon ve vizyonu olmalıdır. Bu, kendini ifade ederken sana; şirketini yönetirken oluşturacağın stratejiye faydalı olacaktır. 

Bir patron yönetici olarak bir iş yapış tarzın ve disiplinin olmalıdır. Burada disiplini, otoriterya anlamında değil, iş yapış modeli anlamında kullanıyorum. Dolayısıyla tanımlayacağın disiplin detayları,  iş yapış modelinin temel taşları olacak; dolayısıyla da yönetim modeline etki edecek unsurlar olarak tanımlanmış olacaktır. Şirketi, çalışanları, süreçleri yönetirken artık bu modele göre hareket edeceksin. Çevrendekiler de seni tarif ederken ve anlamaya çalışırken bu modelini dikkate alarak yorum yapacaklardır. Dolayısıyla yanlış anlaşılmaktan kaynaklanan yanlış yorumlamaların olasılığını azaltmış olacağız.

Bütün bu tarifler sırasında asla unutmaman, atlamaman gereken, olmazsa olmaz olan şey bir “vicdan”ının olmasıdır. Mutlaka vicdanın olmalı. Bu, objektif olmanı, haksızlık yapmamanı sağlayacaktır. Bir yönetici için en saygıdeğer özellik vicdanıdır. Bu adaletli olmayı, olayları doğru yorumlamayı, kişileri doğru anlamayı, objektif olmayı ve gerektiğinde ödül ya da cezayı vermeyi sağlayacaktır. Kısacası yönetici olarak saygınlığınızı belirleyecektir.         

yazının devamı bir sonraki yazıda yer almaktadır...

Ek Açıklamalar:

(1)Stephen Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, 1999, s.390.

Yorumlar