M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ve ahlak felsefesinin kurucusu
olarak kabul edilen antik çağın en önemli filozoflarından Sokrates, tüm
öğretisi boyunca onur, erdem ve ahlakı sorgulamış ve “Kendim dediğin nedir?”
diye sormuştur. Esasen bu sorunun cevabını kendimize verebiliyorsak ve bu
cevaptan memnunsak, çevremize kendimizi ifade etmekte zorlanmayız. Ancak, bu
sorunun cevabından hoşnut olmadıysak demek ki henüz kendimizi olması gerektiği
gibi ifade edememişizdir.
Bir patron yönetici, özelliklerini, yapabileceklerini ve sahip olduğu
bireysel özelliklerini çevresindekilere net ve doğru anlatabilmelidir. Bu,
çevresindekilerce doğru anlaşılmasını ve dolayısıyla da iletişim kazalarının
yaşanma olasılığını azaltacaktır. Hayatta (ister özel hayatımızda olsun,
ister iş hayatında olsun) karşımıza çıkan en zor sorunları çözmenin ve hatta
zaman zaman çözümsüz görünenlerin bile çözmenin, üstesinden gelmenin bir yolu
vardır. Ancak bu çözüm her zaman bir kişiye ait olmayabilir. Sadece bir kişinin
çabasıyla hayata geçemeyebilir. Zaman zaman ortak hareket etmek gereği
duyulabilir. Bu gün şirketlerde uygulanan yönetim yapısı içinde bunu “takım
olabilme” olarak tanımlıyoruz. Takım olabilmek için birlikte hareket etmek
gerekir. Birlikte hareket etmek için de ortak bir hedefin olması zorunluluğu
vardır. Bir çok sorun -çözümsüz gibi görünen sorunlar da dahil- ortak inanç ve
hareketle çözülebilir.
“Kendim dediğin nedir?” sorusuna cevap vermiş olan bir patron yönetici
çevresindekilere bunu anlatmak suretiyle bir etki alanı yaratabilir. Bu etki
alanı içinde ise bir “sinerji” yaratılmasına olanak sağlar. Sinerji, “ben-benim
ya da sen-senin” olan değildir. Sinerji “bizim” olandır, birlikte yapılan,
birlikte başarılandır. Öyleyse kendini doğru ifade eden bir patron yönetici
sinerjiyi, yani “bizim olanı” oluşturmaya imkan sağlayacaktır.
Sinerjiyi 1+1’in 3 olması olarak tarif edecek olursak ve örneklersek;
“Bir at, bir araba ve bir atlı araba. Bir yükü bir atla taşıyabilirsiniz,
ayanı yükü arabayla taşıyabilirsiniz ve yine aynı yükü at ve arabadan
oluşturduğunuz bir atlı arabayla da taşıyabilirsiniz. Öyleyse bir at (1) (+)
bir araba (1) (=) bir atlı araba(3) ”
Kendinizi doğru anlatmanız ve tanıtmanız yönettiğiniz organizasyonda
sinerjinin oluşmasına yardımcı olacaktır. Bunun için sizi ve çevrenizdekileri
sinerjiye götürecek bireysel formülünüzü tanımlayın:
1. adım sorunu
tespit et. Kendim için ya da yönettiğim şirket için sorun olan şey nedir?
Sorunun kaynağı nedir?
2. adım tespit
edilen sorunu her yönüyle tarif et. Bunun için iyi bir analiz süreci geçir.
Sorunu oluşturan alt gerekçeler, belki de altta gizli olan başka küçük
soruncuklar var, bunları analiz et.
3. adım, tedavi yol
ve yöntemlerini belirle. Bu adım, doğru bir şekilde tarif edilen ana
ve tali sorunların çözümü için nasıl bir iyileştirme metodu kullanacağımı
belirlediğim aşamadır. Burada elinde olanları nasıl en etkili kullanılabilir
diye bakılır.
4. adım uygulama adımıdır.
Tarif ettiğim çözüm yolunda sinerjinin harekete geçmesi aşamasıdır. Bu aşamada
kritik başarı ya da başarısızlık faktörlerini belirleyip, olası başarı ya da
başarısızlık gerekçelerini denetlemiş oluyorum. Uygulama aşaması hayat
demektir, deneyim demektir ve sonuç demektir. Bu sonuç iyi olabileceği gibi
bazen kötü de olabilir. Buna hazırlıklı olmak için kötü senaryoyu da üçüncü
aşamada tanımlamış oluyorum.
Son adım olan beşinci adım ise sorgulama adımıdır. Burada artık sonuç
alınmış ve sona ulaşılmıştır. Şimdi hesaplaşma ya da hesap verme zamanıdır.
Amaç, bir sonraki denemede kendimize dersler çıkartmaktır. Deneyim her zaman
iyi olan değildir. Zaman zaman kötü deneyimlerde yaşayabiliyoruz. Bunu da
sahiplenmeyi bilmeliyiz.
Bir Çin atasözü şöyle demektedir “ söz ağızdan çıkmadan sana, çıktıktan
sonra bana aittir.”
Bu nedenle kendinizi tanıtırken doğru kelimelerle ifade edin.
3.Şirketini iyi tanımla, neyi yapıp, neyi
yapamayacağını; yapabileceklerini nasıl yapabileceğini net tarif et. Yol
haritanı çıkart ve uygula, organizasyonda cesaretli ol
Stratejinin kurucularından kabul edilen 1780-1831 yılları arasında yaşamış
olan Prusyalı General Carl Von Clausewitz stratejiye ilişkin genel görüşlerini
savaş sanatı üzerinden geliştirmiştir. Ölümünden bir yıl sonra (1832) yılında
eşi tarafından yayımlanması sağlanan “Savaş Üzerine” adlı kitabında strateji
için
“Stratejide her şey çok basittir. Ama bu işleri kolaylaştırmaz” demiştir.
Basit olanı tarif etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü basit olan,
yalındır. Yalın olan, çabuk anlaşılandır. Çabuk anlaşılan ise hata kabul
etmeyendir. Basit olan tanım hatalı yapıldıysa anlaşılanda doğal olarak hatalı
en azından eksik olacaktır. Öyleyse bu hatalı yorumlamaya izin vermemek için
şirketimizin neyi, ne kadar, nasıl yapabileceğini net tarif etmemiz gerekir.
Bunun için de stratejik düşünce mekanizmasına sahip olmamız zorunludur. Peki
nedir bu stratejik düşünme mekanizması?
“Stratejik düşünme, rakibe üstün gelme ve bunu da, aynı şeyi onun size
uygulamaya çalıştığını akılda tutarak yapma sanatıdır.”
Değişen dünya dinamiklerinde yapılması gereken, stratejik düşünebilmeyi her
işletmenin birincil öncelikli konular arasında görmesi, işletme dâhilinde buna
paralel yeni konumlandırmalar oluşturması, geleceğe güvenle ve rakiplerinden
daha önce ulaşabilmesi için benimsedikleri yönetim tarzlarını yeniden
yapılandırmaları gerekmektedir. Bu değişim sürecini sağlıklı bir biçimde
geçiren ve elde ettikleri değişimi sürekli kılan işletmeler geleceğin lider
işletmeleri arasında yerini alacak; bu süreci iyi yönetememiş ve/veya bu
süreçten bilinçli olarak uzak durmuş işletmeler ise maalesef yok olup
gideceklerdir. Bunu tanımlayabilecek olan da siz patron yöneticilerdir.
Şirketlerin organizasyonel yapısı insan vücuduna benzer. İnsan vücudu için
iskelet yapı ne ise, şirketler için de organizasyon şema aynı anlamdadır. Eğer
şirketlerin yapısı doğru kurgulanmaz ise faaliyet gösterdiği süre içinde bazı
sıkıntıları yaşaması kaçınılmazdır. İnsan vücudunda her hücrenin bir anlamı,
bir görevi vardır. Her hücre ister mide hücresi olsun, ister kalp hücresi
olsun, ister beyin hücresi olsun kendi yasası, iş disiplini, tanımı ile
doğmuştur. DNA zinciri bu içsel güce mükemmel bir örnektir. İnsan vücudundaki
her hücre denge ve denklik halindeyken sağlıklı ve canlıdır. Denklik hali doyum
ve uyum halidir ve bu durum devamlı olarak ilişkili hücreler arasında alıp
vermekle mümkün olmaktadır. Her hücre diğer hücreleri besler ve destek olur;
buna karşılık diğer hücrelerce beslenir. Her hücre dinamik bir akış içindedir
ve bu akış hiçbir zaman kesilmez. Aslında bu akış hücrenin hayatının
özüdür. Vererek bu akışın devamlılığı sağlanır ve hücre sadece bu şekilde
alabilir ve hayatına sağlıklı bir şekilde devam edebilir. Bedendeki her
hücrenin iç diyalogu “nasıl yardım edebilirim?” diye sormaktır.
Şirketlerde tasarlanacak olan organizasyon yapı da her departmanın diğer
departmanlarla sağlıklı ilişki kurabilmesi üzerine kurgulanmalıdır. Her
departman diğer departmanlarla bilgi ve veri alış verişini tıpkı hücrelerin
birbiriyle olan ilişkisindeki gibi dengeli ve destekleyici olmalıdır. Bir
patron yönetici olarak yapmanız gereken şey şirketinizi iyi tanımlamak, iyi
anlatmak ve iyi organize etmektir. Tanımladığınız yapıyı hayata geçirmekte
cesaretli olmaktır.
Sizce strateji sonlu oyun mudur, sonsuz oyun mudur?
Sonlu oyunda bir kazanan ve bir son vardır. Amaç zafere ulaşmaktır.
Sonsuz oyunda ne bir kazanan vardır, ne de son. Hedef, oynamaya devam
etmektir.
Sonlu oyuncular sınırlar içinde oynarlar. Sonsuz oyuncular ise sınırlarla
oynarlar.
4. Kararlarını alırken şüpheci, aldıktan sonra
uygulamak için inatçı ol
Ali Saydam(1) “bilgeliği en iyi, bilginin serüveniyle anlatmak
mümkündür. Hani şu meşhur evrim çizgisiyle: veri-enformasyon-bilgi-bilgelik”
demektedir.
Veri hamdır. Tek başına hiçbir şeye yaramayabilir.
Enformasyon, verinin sınıflandırılmış halidir. Çok işe yarayabilir.
Taktikler kurabilmek için enformasyon şarttır. Ama strateji için yetmez.
Onun için bilgi gerekir; yani anlamlandırılmış enformasyon.
İş bilgeliğe gelince, bir kırılma söz konusudur. Veriden, bilgeliğe gelene
kadar nicel bir değişime karşı karşıyayızdır. Bilgeliğe geçiş ise tamamen
nitelik açısından bir sıçramadır. Bilgelikte işin içine şu üç öğe belirleyici
olarak dahil olur: Erdemler, değerler, duygular… Bunların üzerine de hepsini
taçlandıracak olan gelişmiş bir ruh!
Kararlarını alırken doğruluğuna emin olmak için eline gelen verilerin
doğruluğu hususunda şüpheci ol. Bu şüphecilik bir paranoya değil, gelen
bilginin doğruluğunu onaylamak için olmalıdır. Kararlarını alırken
veriden enformasyona oradan bilgiye giden yolu kullanmalısın. Bilgi, yani
anlamlandırılmış enformasyon senin doğru kararlar almana yardımcı olacaktır.
Bilginin karara dönüştürülmesi önemlidir. Önüne gelen bilgiyi kullanarak
yönetim kararına dönüştürmek önemlidir. Eğer bilgi doğru değilse alınacak
kararlar da hatalı, en azından eksik olacaktır. Bunun için karar öncesinde
bilgi mutlaka doğrulanmalıdır.
Doğrulanan bilgi ile alınan kararların ise hayata geçmesi gerekir.
Uygulanmayan kararın bir anlamı yoktur. Bu nedenle kendinizden emin olarak
aldığınız kararların arkasında durun ve uygulamak için inatçı olun.
Uygulamada arkasında durulmayan kararlar inandırıcılığını yitirir. Bu da
sonuçta patron yönetici olarak sizlerin güvenilirliğini ve inanılırlığını
sorgulatır. Ancak, hatalı karardan da dönmeyi bilmek bir erdemlilik örneğidir.
Patron yönetici olarak en önemli göreviniz şirketinizin ve çalışanlarınızın
zarar görmesini engellemektir.
yazının devamı bir sonraki yazıda yer almaktadır...
Ek Açıklamalar:
(1)Ali
Saydam, Vazgeçmek Özgürlüktür,2011 s.288
Yorumlar
Yorum Gönder